" Jethro Tull Berlin 2005 "
By
Yiğit Can İlgü (*)
(*) = TULLTURK Berlin Member
BERLIN KONSER GÜNLÜGÜ: 3 HAZIRAN 2005, JETHRO TULL
Merhaba. Berlin'e hos geldiniz. Turne nasıl geçiyor?
Bir keresinde sahne arkasında tuvaletinizi yaparken spotun birden üzerinize geldiğini ve biraz utandırıcı bir görüntü sergilediğinizi okumuştum.
Bu kadar çok sık aralıklarla ve farklı yerlerde turlamak zor olsa gerek. En çok turneye çıkmış rock gruplarından biri olduğunuzu sanıyorum. Böyle bir hayattan memnun musunuz?
Gelecek stüdyo albümünüz ne zaman?
Ilk yıllarınızda Bachdan Boureeyi yaptığınız gibi...
Yani istemediğiniz halde mi parçayı yaptınız?
Jethro Tull sürekli değişen müzisyenleriyle meşhur. İlk yıllarınızdan beri Martin ile beraber çalmanızın sırrı nedir?
1970 Isle Of Weight festivalindeki performansinizi DVD olarak Nothing Is Easy adiyla cikarttiniz. Gelen tepkilerden memnun musunuz ?
Fakat konserin tamamı DVDde yok
?
1969da Jimi Hendrix ile turnedeydiniz. Onunla turlamak nasıldı? Hiç anınız var mı?
İlk başladığınızda otuz yıl aynı grupta kalacağınızı düşünür müydünüz?
Bu uzun yıllar boyunca en heyecan verici şey neydi ?
Istanbula da bircok kez geldiniz. Istanbulla ilgili aklinizda kalan ne var ?
Türkiyede çaldığınızda diğer Avrupa ülkelerinden bir fark görüyor musunuz ?
Röportaj için çok teşekkür ederim.
Röportaj: Yiğit Can İlgü, Berlin
- Selam. Turne daha iki gün önce başladı. Hava oldukça soğuk! Şimdiye kadar iki yerde çaldık; biri İngiltere, diğeri Leipzig - Almanya. Ve hava çok çok soğuk! On bir derece soğukta sahnede her enstrümanı çalmak zordur. Benim flütüm demirden olduğu için hava soğuk olduğu zaman ellerim donuyor. Hava sıcakken de zor tabii. Bence en uygun konser havası yirmi, yirmi bir derecedir. Ne daha sıcak ne daha soğuk: yirmi, yirmi bir derece. Avrupa'da mayıs sonu, haziran başı olan açık hava konserleri pek de rahat değil. Hava soğukken güzel ve doğru çalmak zordur. Tabii biz elimizden geleni yapıyoruz. Ama asıl tercihimiz kapalı, temiz tiyatrolarda çalmak. Ve temiz tuvaletler... Sahne yanlarındaki portatif tuvaletlerden nefret ediyorum!
-Ah, evet komik bir hikaye... Sahnede kaldığım süre boyunca bir ara tuvalete gitmem gerekiyor. Bazı yerlerde tuvaletler sahneye uzak oluyor ve benim kendi el yapımı tuvaletimi getirmem gerekiyor. Herhangi bir Evian su şişesinin tepesini kesiyorsunuz, hepsi bu...
-Bu sene toplam yüz beş konsere çıkmış olacağım. Bence böyle olması gerekli. Ama önümüzdeki sene stüdyoda bir hayli vakit geçireceğimi düşünüyorum. Bu da fazla konser olamayacak anlamına geliyor.
Tam artık stüdyoya girme zamanının geldiğini düşünürken, çok güzel konser teklifleri geliyor. Ben olabildiğince çok ve farklı yerlerde çalmayı seviyorum. Mesela geçtiğimiz aylarda Japonya ve Avustralyayı turladık. Bir daha gidilmesi zor yerler, fırsatı kaçırmak istemedik. Dünya oldukça büyük. Tekrar tekrar Avrupada aynı yerlerde çalmaktansa daha önce hiç gitmediğimiz yerlerde çalmayı tercih ediyorum. Bunların arasında birçok yoksul ülkeler de var. Oralara gittiğimiz zaman fazla para kazanamıyoruz, bilmiyorum diğer JT üyeleri ne düşünüyorlar ama bu benim için problem değil. Bence bu paradan ziyade, kişisel bir haz. Bu sene Kosta Rika, El Salvador, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Venezuellada çalacağız. Umarım...
..
-Şu sıralar hepimiz çok meşgulüz. Ben oldukça yoğun bir şekilde solo projeme odaklanmıs durumdayım. Martin, Kanadada yeni bir ev aldı, orada oldukça fazla vakit geçiriyor. Özetle, şu sıralar yeni bir Jethro Tull albümü zor gözüküyor. Çok zaman harcamak lazım ve çok pahalı. Önümüzdeki yıl, içinde orkestra icin birçok bölümlerin olduğu kişisel bir albüm yapmayı düşünüyorum. Bunun dışında popüler klasiklerden oluşan bir albüm yapmayı da çok istiyorum.
-Kesinlikle! Klasik müzikten çok zevk alıyorum. Bu senenin başında Viyanada Mozart Festivalinde çaldım. Mozartın ünlü birkaç eserinden oluşan bir demo hazırlamak istiyorum, bakalım. Herhangi klasik bir eseri alıp kendim yorumlamaktan çok hoşlanıyorum.
Başka müzisyenlerin benim parçalarımı çaldıklarını duyduğum zaman bu da çok hoşuma gidiyor. Ama ben rock, pop veya jazz değil de klasik müziği yorumlamayı tercih ediyorum. Beni hiçbir zaman bir Beatles cover albümü yaparken görmeyeceğinden emin olabilirsin. Geçenlerde bir müzisyen arkadaşım John Lennonun Imagine parçasını yorumlamamızı önerdi. Ben gerçekten sevmiyorum bu şarkıyı! Bu şarkıda, beni yorumlamaya itecek pozitif enerjiyi hissedemiyorum. Benim suçum... Beceremedim.
Bir keresinde Pink Floyda tribute bir albümde şarkı çalmak için teklif almıştım. İlk duyduğumda aman Tanrım dedim. Daha sonra stüdyoda birkaç saat harcadım ve flütle birşeyler ortaya çıkardım.
-Evet bunu yaptım. Ve doğruyu söylemek gerekirse parçayı yaparken yeni şeyler de öğrendim. Bazen zor da gelse bir şeyler için çaba harcadığınızda, bu sonradan hoşunuza gidebiliyor. Geçenlerde de Totonun bir parçasını yorumladım. Oldukça eğlenceliydi.
Bu işten hiçbir zaman para kabul etmiyorum, sadece çalmak istediğim parçaları yapıyorum.
-Aslında Martin ve ben çok farklı insanlarız. Belki de bu yüzden bu kadar senedir beraberiz. Mesela turne dışında hiçbir zaman birlikte takılmayız. Farklı insanlar olmamızın avantajı da var aslında. Sahnedeyken seyircide farklı ilgi uyandırıyor, farklı denemeler yapıyor ve farklı enerjiler saçıyoruz.
-Elbette. Bence bu DVD, tarihi, güzel bir anı mahiyetinde. Jethro Tull hakkında pek fazla bilgi yok. İnanılmaz bir festivaldi. 600 bin insan oradaydı. Tam hippi ideolojisinin çöküşü zamanıydı. Rock müzik tarihinin belgesel anlamda bir parçası olarak görüyorum ben bu DVDyi. Çalarken birçok hatalar da yapmıştık, henüz iki yıllık bir gruptuk.
-Aslında bunu ben de bilmiyorum. Evet iki şarkı eksik. Filmi yapana neden olmadığını ben de sordum. Sanırım tüm konseri videoya çekmemişler. Nedenini kimse bilmiyor. (Gülüyor.)
-İlk kez İsveçte, Stockholmda onunla çaldık. Ocak 69da. Kendisiyle tanışmaya gittim ve sadece birkaç dakika konuştuk. Şunu söylemeliyim ki, mükemmel konserleri olmuyordu. Her akşam sahneye çıkarken ne kadar sıkıldığını ben görüyordum. Bence onun her şeyin güzel olduğu bir zamanı var... Fakat sonlara doğru çöküş yaşıyordu. Daha sahneye ilk çıktığında yorgun gözüküyordu. Gitarında veya kolonlarında hep bir sorun çıkıyordu, teknik sorunları bitmiyordu. Sanırım gerçekten kötü road crewu vardı. Sürekli gitarının akorduyla uğraşıyordu. Seyirciler Hey Joe, Purple Haze diye bağırdıkça, onun sinirlendiğini görüyordum. En son artık o çalarken izlemek istemiyordum. Ben bir Jimi Hendrix fanıyım diyebilirim. Onu kötü performanslı konserler verirken görmek beni üzüyordu.
-Aslında aynı grup değil. Jethro Tulldan yirmi iki müzisyen geçti ve herbiri farklı şeyler kattı. Aslında kendimi beş farklı grupta çalmış gibi hissediyorum.
-Binlerce kişiye çalmak değil de, sanırım küçük şeyler... Hindistanda Bangalorede bir konserimiz vardı. Sahne bambudan yapılmıştı ve o kadar çürüktü ki her an düşebilirdik. Konser normal başladıktan bir süre sonra on beş tane dünya güzeli kız geldi ve VIP bölümüne oturdular. Moda çekimleri için oraya gelmiş gerçek mankenlermiş, tabii sonradan öğreniyoruz biz... Konserden sonra kuliste o kızlardan en güzel olanıyla tanıştım! Kız aynı zamanda su mühendisliği okuyormuş. Bana, yoksul ülkelere su götürmek için çalışmalar yapmak istediğini söylemişti. Bir sonraki yıl kız Miss World seçildi ve takip eden yıllarda Amerikada fılmlerde oynamaya başladı. Şimdi otuzlu yaşlarında ve hala çok güzel. Fakat hiçbir zaman mühendis olamadı.
En alakasız yerde, sahneden düşme tehlikesinde bir kızla tanışıyorum ve böyle bir hikaye... Dediğim gibi stadyumlarda falan çalmayı değil de, küçük yerleri daha çok seviyorum. Büyük konserlerde hep bir kargaşa vardır. Ne siz seyirciyi anlarsınız ne de onlar sizi. Hatta elimden gelseydi tüm Jethro Tull konserlerini tiyatrolarda yapmak isterdim.
-Evet, daha geçenlerde Istanbulda çaldık. Yeni kontrat imzalarken terör saldırılarının olduğu yerlerde çalmayacağımızı belirtmiştik. Ama buna rağmen gittik. Istanbulda bombaların patladığını da biliyordum. Otele bile girerken herkes metal dedektörlerden geçiyordu. Otel odamın camından konserin olacağı yere baktığımda sahnenin kuruluşunu görüyordum (Hilton Yiğit). Onun hemen yanında bir inşaat vardı ve ikisinin de kapıları açıktı. İçeri giren çıkan kamyonlar, iş arabaları, tam bir kargaşaydı. Hiçbir yerde hiçbir güvenlik yoktu. Tam bu Tony Blair, Irak savaşı zamanı... Oraya bir kamyon gelip backstagee bir bomba bıraksaydı bunu kimse fark etmezdi. Biliyorum ki hiçbir şarkıcı veya grup terörist bir atağa uğramadı. Ama henüz...
Bir başka heyecan verici şey de, Türkiyede Çeşmede çaldıktan bir gün sonra Tel Avivde çalmamızdı. Birinci gün müslüman, ikinci gün yahudi bir ülkede çalmak çok güzel. Ve üçüncü gün hıristiyan bir ülke... İşte bence müzisyenliğin ve evrenselliğin birleştiği nokta burada.
-Doğrusunu söylemek gerekirse hemen hemen hiçbir fark görmüyorum. Sahneye çıkmadan önce müslüman bir ülkede olduğumuzu düşünüyoruz ama konser başladıktan sonra hepsi aynı.
-Ben teşekkür ederim. Bu röportajı okuyan Türkiyedeki dostlarımıza ve dinleyicilerimize çok selamlar.
Go Back TULLTURKIYE Page